Plato ve Osmanlı
Perakendecilik dersi için hazırladığım ödevde Plato'nun ticareti/ perakendeciliği sevmediğini öğrendim. Kanunlarında Plato diyormuş ki :
"Asıl zenginlik bilgelikle olur, dünya malı için uğraşanlar devlete zarar
verir, utanmaz olur ve kötülük bunları esir alır. Bu yüzden mümkün olan en az sayıda perakendeci olmalı , vatandaşlar değil yabancılar perakendeci olmalı ve üst sınıftakiler (Guardians) bunların kâr oranını belirlemelidir."
Şimdi bu cümleyi okuyunca bugün için pek anlamlı gelmiyor. Ama Osmanlı'ya baktığımızda Türklerin ticaretle uğraşmadığını daha ziyade gayrimüslimlerin ticaret erbabı olduğunu görüyoruz. İlginç bir şekilde sanki Osmanlı Plato Kanunlarını en azından bu açıdan uygulamış görünüyor. Gerçekten bizde para kazanmak içten içe istense/kıskanılsa da dışarıya karşı çok iyi görünmez, son yıllarda bu durum kısmen değişse de halen geçerli diyebiliriz. Ama bir yabancının ticaret yapması oldukça doğal. Gerçekten ilginç, acaba benim kaçırdığım bir nokta var mı?
Yorumlar
Aslında zanaatkarlık bugün bizim yaptığımız şeye eşdeğer, biz fikir satıyoruz, onlar el emeği, ancak yine bir emek var ortada.
Tüccarlıkta hiç bir şey üretmeden yalnızca alıp satarak para kazanmak var -ki tüccar insanlara o yüzden pek saygı duymam. Para kazanmak herşey olsaydı ben halen "kolay iş" diye tanımladığım dış ticaret işinde olurdum...
Şimdi aklıma gelen bir şey de, Avrupa'da zanaatkarların fakirlik ve açlıkla nesillerini sürdüremeyip ortadan kalktıkları ve geriye büyük miktarda tüccar olanların kaldığı oldu. Doğal seleksiyon gibi, belki de bu yüzden bu kadar kurnazlardır? =)